Başarılı bir kuruluşun göstergesi problemlerinin olup olmadığı değildir.
Başarılı bir kulübünde problemleri olabilir. Ancak aynı problemleri yıllardır devam ediyorsa o kulübe hiç kimse başarılı diyemez.
Şirketler gibi kulüplerin yönetimleri de aynıdır.
Şöyle ki;
Bir futbol takımı amacına ulaşmak için insan ve parasal kaynakları, araç ve gereçler ile altyapı imkanlarını uyumlu ve etkin kullanmak zorundadır.
Bunlara imkan verecek kararları almaya, alınan kararları uygulamaya yönetim diyoruz!
1985 yılının Kasım ayında enflasyon yüzde 40'i geçmişti. Halk bugünkü gibi zor zamanlardan geçiyordu. İktidarının ikinci yılındaki ANAP ve Özal eleştirilerin odağındaydı.
O günlerde Başbakan Özal'ın başdanışmanı Adnan Kahveci, gazetecilere tartışma yaratan bir açıklama yaptı:
*"Sonunda enflasyon mikrobunu bulduk."*
Tam sekiz yazıdır futbolda lobicilik konusunu ele alıyoruz. En son lobiciliğin can damarı olan inanç, tarih bilinci, spor sevgisi ve futbol tutkusu gibi konulara tarihten bazı yapraklar sunarak değindik. Bilincimizi güçlendiren bu tür eski resimlere ve hikayelere zaman zaman yine döneceğiz, ancak biraz da günümüze dönelim diyorum. Şu sorunun cevabını arayalım:
Lobicilik aslında hak ettiğini alabilme mücadelesidir. Verilen emeğin karşılığını masada kaybetmeme uğraşıdır. Yoksa medyayı ve hatta siyasetçileri bile kullanarak hak etmediği kupayı iç etme mücadelesi değildir. Bu nedenle, Trabzonspor camiası iyi bir lobi sistemine, hak ettiklerini kaybetmemek için muhtaçtır.
Trabzonumuzun büyükşehir olmaya oldukça yaklaştığı ve kentleşme sürecini hızlandırdığı bir dönemde böylesine anlamlı bir organizasyonun burada gerçekleştirilmesini sağlayan ve bu konuda çaba harcayan tüm arkadaşlarımızı yürekten tebrik ediyorum.
Öncelikle Trabzonspor’un Galatasaray maçında gösterdiği performansı tebrik ediyorum. Bu maçla ilgili iki temel tespitimi sizinle paylaşayım:
Takım istediği zaman oynuyor, koşuyor; istemediği zaman da oynamıyor.
Büyük kulüp olmanın şampiyon olmak dışında, başka, daha önemli kriterleri vardır. Örneğin, tarih boyunca futbola yön vermiş olmak, futbolla ilgili yenilikler konusunda öncü olabilmek, tüm ulusa mal olacak olaylara imza atabilmek önemli bir kriterdir. İkincisi, futbolla ilgili zengin hikayelere ve efsanelere sahip olmak gerekir. Üçüncüsü ise camianın futbola aşık olması, futbolu hayatının bir parçası yapması gerekir.
Trabzon şehrinin spora ve futbola olan tutkusu nereden kaynaklanıyor? Trabzon İstanbul ile nasıl yarışabilir hale geldi? Anadolu’da o kadar il varken Trabzon nasıl öne çıktı? Bu soruların cevaplarını bulamazsak geleceğe yönelik bir arpa boyu yol alamayız.
Trabzonspor, haklarını savunabilmek için ve saha dışında da kendisine yakışır düzeyde gücünü sergileyebilmek için lobiciliği profesyonelce yapmak zorundadır. Eğer haklarımızı iyi bir lobi sistemini çalıştırarak profesyonelce arayamazsak kavga etmek zorunda kalırız. Elleri kolları her yere ulaşan organize bir lobicilik yapısı kurmadan; futbolumuzu, kültürümüzü ve değerlerimizi hiçbir yere anlatamayız, taşıyamayız.
Önce bu yazımı tamamen okuyucularımın yorumlarına ayırmayı düşündüm. Her yazımın yorum bölümünde ateşli tartışmalar yaşanmaya başladı. Trabzonspor camiasını uyarma ve uyandırma görevimizi yapmaya başladık ELHAMDÜLİLLAH.
Siyasetin futbol üzerindeki gölgesine değinmeye devam edeceğim. Ancak Eskişehir maçını taraftar unutamıyor. Bu yüzden ben de es geçemiyorum. Kendi yazımı bir kenara koyuyorum. Hadi benim tavrım net.
Önce bu yazımı tamamen okuyucularımın yorumlarına ayırmayı düşündüm. Her yazımın yorum bölümünde ateşli tartışmalar yaşanmaya başladı. Trabzonspor camiasını uyarma ve uyandırma görevimizi yapmaya başladık ELHAMDÜLİLLAH.
Trabzonspor’da para ve insan yönetimi konusu açılınca önüme vahim tablolar döküldü. Çoğuna inanmak istemedim. Ancak kafamı kurcalayan bana göre ciddi meseleleri de göz ardı edemedim.
Tolunay’a haksızlık yapmamaya özen gösteriyorum, ancak aklım beni sürekli dürtüklüyor ve ‘ Delikanlıya da yazık olacak takımada” diyor. Aklım ve mantığım Tolunay’ın yönetim tarafından zaman kazanmak için kullanıldığını söylüyor.
Değerli futbolseverler, Bu hafta, futbol kulüplerimizin saçma sapan transferler uğruna çarçur ettiği milyon avroları gündeme taşıyacaktım. Bu konuyu ertelemek durumunda kaldım. Çünkü 06.01.2013 Pazar günü saat 15:00’te İstinye’den bir ses yükseldi.
Trabzonspor, haklarını savunabilmek için ve saha dışında da kendisine yakışır düzeyde gücünü sergileyebilmek için lobiciliği profesyonelce yapmak zorundadır.
Üretilen üründen çok onu satmanın daha önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Önce toplumun zihninde algılar oluşturuluyor ve ardından bu algılar yönetilerek rekabet ediliyor.
Futbol dünyasında lobicilik hep önemli olagelmiştir. Ancak kulüplerin kurumsal kimlikleri ve markalaşma süreçleri hızlandıkça lobicilik vazgeçilmez bir hal aldı.
Taraftar bir futbol kulübünün gönüllü temsilcisidir. Ne görev verirseniz seve seve yapar. Trabzonspor taraftarı Türkiye’nin en hassas, en duygusal ve duyarlı taraftarıdır.
Öncelikle Trabzonspor’un Galatasaray maçında gösterdiği performansı tebrik ediyorum. Bu maçla ilgili iki temel tespitimi sizinle paylaşayım:
Takım istediği zaman oynuyor, koşuyor; istemediği zaman da oynamıyor.
Bugüne kadar Trabzonspor yönetimine hep yön vermeye çalıştık. Kaliteli lobicilik yapılması gerektiğini, algının iyi yönetilmesi gerektiğini, taraftarımızın serzenişlerine kulak verilmesi gerektiğini ve gerçek gündemin taraftarımızın gündemi olduğunu vurguladık. Başarıyı tebrik ettik, başarısızlığa karşı ise çekinmeden sert tedbirler önerdik. Kimsenin dikkate alıp almamasını da önemsemedik. Çünkü temel hedefimiz her zaman Trabzonsporumuzun gerçek sahibi olan taraftarımızın endişelerine tercüman olmaktı.
Trabzonspor algısı nasıl yönetilmelidir? Trabzonspor, futbolla ilgili olan ya da ilgili olmayan tüm insanlarımızın kafasında nasıl bir kimliği temsil etmelidir?
Yapılan kongreden maalesef sadece ibra çıktı. Trabzonspor Kulübünün geleceği adına bizi heyecanlandıracak ya da umutlandıracak hiçbir açılım göremedik. Kandırmaca projeler havada uçuştu. Kongre sonrası çöpçüler her şeyi süpürüp çöpe attılar. Sizin anlayacağınız “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”
Unuttuklarımızı hatırlatmalar, üzerinde düşünülmesi öğütler, daha neler neler… Yıllardır Trabzonspor taraftarı üzerinde oynanan kandırmaca oyununun taraftarımızı çok yıprattığını görüyorum ve de son derece üzülüyorum.
Türkiye de şike soruşturması başladığından bu yana lobi faaliyetlerine dikkat çekmeye çalıştım. Lobiciliğin aynı zamanda tahrip gücü yüksek bir bomba gibi olduğunu biliyordum.
Trabzon Şehri’nde Trabzonsporumuzun son durumu hala en önemli gündemlerden biri olabiliyor. Belki de en önemli teselli kaynağımız bu. Tam kulüplerin nasıl bir yönetim tarzına geçmesi gerektiği konusuna başlayacaktım ki; Trabzonspor Antalya’dan peş peşe gol yemeye başladı. Her taraftar gibi ben de o gece uyuyamadım. Canım sıkıldı. Derin düşüncelere daldım.
Bu hafta sonu Trabzonspor masaya yatıyor. Adeta bir check up yaptıracak. Trabzonspor Kulübü kongresini yapacak. Profesyonel olmayan yönetimler kongreleri hep sırat köprüsü gibi görürler. Kongre gününe kadar yaptıklarının hesabını vermekten korkarlar. Ummadıkları çıkışların salondan yönetimi kaybetmiş olarak çıkmalarına neden olabileceğinden endişe ederler.
Futbol, özünde sosyal bir etkinliktir. Futbol etrafında insanlar bir araya gelir ve sosyal etkileşimlerde bulunur. Bu sosyal etkileşimi barış içinde yürütmemizi sağlayan temel değerler vardır. Örneğin, ahlaklı olmak tüm spor dallarının olduğu gibi futbolun da temel taşıdır.
Önce bu yazımı tamamen okuyucularımın yorumlarına ayırmayı düşündüm. Her yazımın yorum bölümünde ateşli tartışmalar yaşanmaya başladı. Trabzonspor camiasını uyarma ve uyandırma görevimizi yapmaya başladık ELHAMDÜLİLLAH.
Öncelikle yazılarımı okuyanlara ve yorum yapanlara en içten minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Yorum yazanların yorumlarını dikkatle okuyorum. İşin doğrusu çok da istifade ediyorum.
İstanbul da Şampiyonluk maçı sonrası bugüne kadar yaşanmamış düzeyde şiddet olayları yaşandı. Oynananın futbol olduğu unutturulan, savaş psikolojisine sokulan taraftarlar polise çatıştı. Pek tabi ki bu çatışmanın geçmişi vardır Aylardır az da olsa devam edegelen çatışmalar doruk yaptı. Hepimizi son derece üzdü. Ancak keşke demenin bir faydası kalmadı.
Başarı ve sonuç futbolun önde gelen değerlerindendir. Ancak futbolun olmazsa olmazı başarı ya da sonuç değildir. Uzun vadede futbola ait değerleri iyi yöneten kazanır.
Futbola talebin nedeni bu heyecanı tatmaktır. Bu heyecanı sağlayan ise rekabettir. Bu rekabette bir saniye sonra ne olacağını hiç kimsenin bilememesidir. Yani topun yuvarlak olmasıdır. Futbolun tüketicileri olan seyircilerin, taraftarların keyif aldığı nokta burasıdır. Verdikleri onca paranın ve zamanın karşılığında tek talep ettikleri bu heyecan onların en temel hakkıdır