Köyümüze Işık Olan Öğretmenim: İbrahim Etem SEZGİN


27.Ağustos.2025  |   417 Görüntülenme    |      |  


Bizim köy, Zavli (Muratlı köyü); taş yolları, eski evleri ve ufuğu kararan çocuklarıyla Anadolu’nun bir köyü. O köyde 1952 yılında bir gün, "Muallim geldi!" diye bir ses yankılandı. Atının üstünde, heybesinde kitapları ve umutları, yanında hanımefendi eşi ve kucağındaki bebeğiyle gelen bir öncüydü o: İbrahim Etem Sezgin.

Köyde okul yoktu, metruk bir evi, bir hafta içinde sıcak bir yuvaya çevirdi. Evin içerisinde "Hayat" dediğimiz o geniş odayı ise, bizim okulumuz yaptı. Sıraları da umudumuzu da kendi elleri ile inşa etti. Duvarın bir tarafına kocaman, simsiyah, bir tahta çaktı. Onun bir yanına bez üzerine yazılmış İstiklal Marşı'mızı, diğer yanına "Ey Türk Gençliği"ni astı. İkisini de, yüreğimizin titreyişiyle, coşkuyla ezberletti bize. Tahtanın tam üstüne ise, siyah-beyaz çerçeveli, gururla bakan bir resim astı: Atatürk... Bize Ulu Önder'i, anlayacağımız en sade, en içten dille anlattı. Her ders, onunla ilgili yeni bir kahramanlık hikâyesi, yeni bir devrim anısı dinledik. Bize, yılmadan çalışırsak neleri başarabileceğimizi anlattı. Bize, köylüye, hepimize kocaman bir özgüven aşıladı.

O, sırtında ceketi, elinde tebeşir tozuyla değil; kucağında koca bir medeniyet, yüreğinde kıpır kıpır bir aydınlanma sevdasıyla gelmişti. Okul denen bir binamız yoktu ama o, yıkık dökük bir evi, çocuk cıvıltılarıyla şenlendirdi. İlk ders, harfler değil, bir milletin onuru olan al bayrağımızı göndere çekmekti. O bayrak, sadece direkte dalgalanmadı, hepimizin yüreğinde özgürlüğün rüzgârını estirdi.

Öğretmenimiz, önce harfleri, sonra hayatı öğretti bize. Toprağa nasıl daha verimli bakılır, hayvana nasıl şefkatle yaklaşılır onu gösterdi. Ama onun asıl büyük devrimi, kız çocuklarının da bu hayatın bir parçası, bu ülkenin bir geleceği olduğunu öğretmekti. Anlatırdı ya, o meşhur hikayeyi... "Okulda 1 numarayı boş tuttum," derdi. "Onu, okula ilk gelecek kız çocuğuma vereceğim."

Bir gün, Halit Ağa'ya çay fidanlarını gösterip, "Bak," demiş, "Bu fidanlar 5-6 senede ürün verir. İşte şu teneffüsteki çocuklar da 5-6 senede okuyup, devletin en güzel kademelerinde memur olacak." Halit Ağa'nın şaşkınlığı, inancı, sonra da eşine seslenişi: "Dursun Hanım! Hemen Keriman'ı giydir, saçını tara, okula gönder!"

İşte o an, Zavlı'da zincirler koptu. 1 numara artık bir kız çocuğunun, Keriman'ın numarasıydı. Ve ardından diğer kızlar... Sıralar, artık kare-asal sayılardan ibaret değil, eşitliğin simgesiydi.

O, sadece bir öğretmen değil, köyümüzün sevdalısı, mühendisi, sesiydi. "Bu köye yol yapılmalı, elektrik gelmeli, su sorunu çözülmeli!" diye diye kapıları aşındırışını hiç unutmadık. Muhtarı yanına alır, köyümüzün kaderini değiştirmek için dağlara taşlara meydan okurdu.

Benim okul numaram 4'tü. Öğretmenimizin kendi yaptığı sırada, onun gözlerindeki ışıltıda büyüdüm. O ışıltı, bir çocuğa "Sen de yapabilirsin" inancı aşıladı.

Ve 23 Ağustos 2025... O ışığın bedenen söndüğü gün. Tabutunun başında, "Hocam, sen bize hakkını helal et," diyerek vedalaştığım o an, aslında bir milletin bir öğretmene son borcuydu. Her ayın ilk pazartesisini, elini öpmek için heyecanla beklediğimiz o günler, artık bir mezar taşı başında anmalara dönüştü.

Ama inanıyorum ki, Zavli'nın yollarına düşen her elektrik direği, her akan su, okul bahçesinde oynayan her kız çocuğu, onun ruhundan bir parçadır.

Ruhun şad, mekânın cennet olsun.

 

— Tekin KÜÇÜKALİ



Siz de Bir Yorum Bırakmak İster misiniz?